29 Eylül 2021 Çarşamba

Zülfü Livaneli



Beni uykusuz bıraktı bu anıları hatırlama işi. Yıllardır ilk defa uyuyakaldım. Anı çok ama hatırlamak çok zor oluyor kimi zaman. Lanet internet yoktu o zaman. Benim de içinde bulunduğum olaylar daha çok görüntüye dayanıyor. Normal insanlar anılarını yazmışlar hep. Mesela aziz Paulus'un yolculuklarını Eusebius'un I. Yy da yazdıklarından öğreniyoruz.

İnternet arşivleri çok yeni. Aklınıza gelen herşeyle ilgili bir doküman aradığınızda yakın tarihler ile ilgili şeyleri bulabiliyorsunuz. Keşke ben gençken olsaydı tüm bu kolaylık diyorum ama benim yaşadığım hayatın tanığı olması zor. Ne yapalım. Geç başladık anlatmaya. Çok kereler anlatmışımdır ama siz de o aralarda yoktunuz. Yeniden eski zamanlardan biriyle konuşup canlandırmak isteği oluşuyor ama dönüp baktığımda ya ölmüş oluyorlar ya da... ölmüş oluyorlar...

Eski yıllardı. Zamanı siz bulun. Koral Sarıtaş'ı hatırlayan dostlarım gibi.
Koral, Marşandiz müzik gurubunun bir üyesi. Henüz gurup üyesiyken yine hatırlayamıyorum hangi parça olduğunu, bir parçalarına klip çekmiştik. Oradan tanışıklığımız var. Levazım sitesinde bir yönetim ofisi vardı Koral'ın. Henüz klip olayları patlamış değil. Orada görüşüyoruz. Zülfü abi ile tanışmanız lazım dedi bir gün. Livaneli bu, gurur duyarız falan.Sizi anlar, çok donanımlı adamdır falan. Bir şarkı kaydı verdi. Biz hemen oturduk, çalışmaya başladık. Heyecan var. Zülfü gözümüzde çok parlak görünüyor. Fransa dan yenilerde gelmiş.

Oğlanlar, Marşandiz yani çok şahane herifler. Yetenekli, eğlenceli. Biri Tanju idi hatırladığım. Türk müziğinde yeni ve modern keşifleri olan biriydi. Davul çalardı galiba.
Öbür ikisi hatıramda yer etmemiş.

Neyse uzatmayayım. Kalktık gittik randevuya. Orhan abim ressamdır aynı zaman da demiştim sanırım. Ben biraz Fransa hakkında çalışmıştım. Hoca da storyboardlar hazırlamıştı
Zülfü geldi. Tanıştık. Sohbete başladık. İşte benim dostlarım şöyledir böyledir diye bizi Zülfü'ye beğendirmeye çalışıyor Koral. Ama adam işte bu Türk sineması falan, çok yetersiz, çok kültürsüz filan başladı. Beni tahrik eder öyle şeyler. İçim biraz tuhaf oldu. Sonra Orhan hocam çizdiği storyboardları koydu masaya. Vallahi abartmıyorum, çok yetenekli adamdı. Gözlerim doldu gördüklerimden. Zülfü de şaşkın bakıyor öyle. Ben aldım sazı elime. Rimbaud 'dan girdim Aragon'dan çıktım. Zülfü bu, herboku biliyordur sanıyorum. Onca zaman Fransa'da kalmış ya. E işte solcu falan. Sempatimiz de var.

Sona Truffaut'yu bıraktım. Sinema, sembolizm, güçlü imajlar falan. Ben bile kendimden etkilendim. Adam hiç bir şey anlamadı yahu...

O hâlâ Yeşilçam a bok atıyor. Beni gıcık etmeye programlı sanki... Sonra bir süre durdu ve bize dönerek kızımın şöyle bir parçası var, ona klip çekin. Ben de görmüş olurum hem. Beni de ikna edersiniz dedi. Ulan sen kimsin be demedim ama her an ağzımdan bir şey çıkacak gibiydi. Yeniden buluşma ayarlandı. Aylin in klibi için...

Adam Fransız şiiri ve şairler konusunda tınn, sembolizm hakkında bilgisi yok ya da ilgisi yok. Yıllar sonra da benzer durumlar yaşadım. Çok hızlı karar verdiğimi sanıyordum. Hemen herkes için kaşının 0stünde gözü var diye listeden siliyorsun oğlum diyerek kendime kızıyordum. Zülfü hakkında hiç yanılmadığım konusunda eminim.



Yukardakini çalışıp Zülfü'nün karşısına yeniden çıktım.

François Truffaut çok değerli bir yönetmendir. Les Quatre Cents Coups-400 Darbe anlamına gelir. Fransızcada 400 darbe okulu kırmak anlamında bir deyimdir. Aylin'in şarkısı da Okulu Asardım adında bir şarkı.
Siyah beyaz, çok iz bırakan bir filmi Truffaut'nun filmi.

Filmi biliyorum. Küçük bir çocuk bir gün okulu kırar o gün annesini biriyle yakalar. Sonra da bu travma çocuğu yıkar.
Adam bunu bilmiyordur inanışım çok sağlam. Ben de Yeşilçam emekçilerinin intikamını almanın peşindeyim.

Neyse işte gördüğünüz bu klipi çektik. Çok eski zamanlar. Sevgilisi var bizimle birlikte.

Çektik, yayınlandı. Zülfü beğendi iyi mi 😳
Tamam dedi benim şarkımın klibini de siz çekin...
Genç ve ateşli olduğum yıllar. Fazla karışmadım hikayeye. Orhan abim yazdı, çizdi ve sadece çekim boyunca sessizce izledim.

İşte yine geldik zurnanın zırt dediği yere. Montaj zamanı... Her film montajda belli olur. Bknz, Antonioni...

Antonioni'ye film nasıl oldu diye soruyorlar. O da cevap veriyor; bilmem, masada belli olur...
Montaj zamanı Orhan hoca ben gelmeyeceğim. Montajı sen yap dedi bana. Hocam film senin dememe rağmen oğlum sen artık yönetmensin, zamanlaman çok iyi. Git ve yap. Zaten ben bir süredir kendimi tutuyorum. Dayanamam. Hallet dedi. Haber geldi bu arada, Zülfü aramış. Montajda bulunmak istiyor. Al bakalım şimdi. Ben yönetmene karışmam sadece nasıl gidiyor görmek istiyorum. Ekibe güvenim tam demiş.

Sonuçta masaya ben oturdum. Abarttığımı düşünmeyin, masada çok iyiyim. Saniyede 25 kare geçiyor o zamanlarda. Her kareyi sayarım. Oturup sayıyor değilim. Bu garip bir duygu işi. Operatörden iyi görüp hissediyorum.
Montaja başladım, Zülfü geldi. Sanıyorum parça 3 buçuk dakika sürüyor. Akşam saatlerine kadar 2-2.20 kısmını bağladım. Adam arkadan izliyor. Her dakika takdir, teşekkür falan. Çok iyi gidiyor, bayıldım filan

Gece yarısına doğru izin isteyip kalktı. Yine övgüler, teşekkürler falan. Siz bitirin dedi. Güvenim tam, tekrar teşekkür ederim dedi ve gitti
Sabahın ilk ışıklarına kadar çalıştım. Bitirdim ve masteri elime aldım. O çok şahane bir andır. Bir pastaneye girip kahvaltı niyetine bir şeyler atıştırdım ve evime doğru yola çıktım

Gelelim sona. Bitmiş işi gazeteye gönderirsiniz demişti Zülfü. Ben eminim. Temiz işti. Zaten Aylin'in klibini de bayılarak beğenmişti. İçim rahat. Sonra gazeteye (Sabah) gönderdim.
Adam telefon edip yeniden teşekkür manzumesini sürdürdü ilk bir iki gün. Sonra ses çıkmaz oldu.

Merak ediyorsun tabi. Derin bir sessizlik sürdü bir süre daha
Sonra bir gün tv da bir klip gördüm. Galiba Hakkari'de Bir Mevsim filminden parçalar falan
Ya da değil. Benzeri bir film. Zülfü bir ara film falan yapmıştı. Ama oyuncu ama yapan adam olarak. Oraları hatırlayamadım

Çok da önemli değil. Bir şekilde ulaştım. Ben klibi beğenmedim dedi. E niye peki. 10.000 teşekkür filan, övgüler şu bu. Ne oldu?

Gazeteden arkadaşım Savaş ile izledim. O beğenmedi dedi. 😳
Ulan diyorum sanatçı olan sensin, bir kısa film hakkında konuşmak Savaş Ay'a mı kaldı?

Meğer kalmış.
Bazen edebiyat, sinema, sanat üzerine konuşacak olduğunu sandığın adamların hiç de sandığın adam olmadığını farkedersin ya. İşte öyle bir andı. Esen, kusura bakmadın herhalde...
Birileri için, tanımadan yargıda bulunmak her zaman doğru sonuç vermez. Böyle bir şeyle bitireyim. Rıza Silahlıpoda'yı bilirsiniz. Şarkıcı Nilüfer ile mi evlenmişti hani...

Galiba doğru hatırladım bu sefer. Gerçi kim kimle evli bilmem. Ama adama acayip gıcıktım. Tanımadan önce. Sonra tanışınca gördümki, bu tevazu, bu incelik, nezaket, kibarlık falan. Adam bu dünyadan olamaz dedim.

Ha evet. Şahane bir adamdı. Hakkında çok yanıldığım insanların belki de birincici olmalı.
Önceden karar vermek yanıltıcı olabiliyor. Sentimental davranışlar içinde bulunduğum doğrudur. Aklın duygularına baskın olduğu zamanlar şart.

Share:

Related Posts: