28 Eylül 2021 Salı

Bugün Uğur Dündar.



12 Eylül sonrası. Turgut Özal cumhurbaşkanı artık. O yıllar yani. Hepiniz oradaydınız. Hatırınızda. Yani zamanı aşağı yukarı bilirsiniz. Henüz hızlı bir giriş yapmamıştı özel kanallar. TRT'ye freelens çalışıyorum zaman zaman.

Küçük bir kaset çalarım vardı. Yanıma alırdım zaman zaman. Yine öyle bir gün. Stüdyolar katında bir küçük oda vardı. Stüdyo yönetmenleri odası. O gün boştu ve kendimi oraya atıp yalnız kalmak, büyük bir çay alıp sigaramı tüttürmekti olağanüstü planım...

Öyle yaptım. Bilirsiniz o kasetleri. Koydum teybe, bastım play tuşuna ve meşhur planımı uygulamaya başladım. Kapı açık dururdu. Gelen geçenden haberim olsun, ne olup ne bittiğini göreyim isterdim. İlle de Bahattin geçerse sohbete takılayım diye. Bahattin kısa boylu, ne dediği her zaman anlaşılmayan, komik bıyıklı, çopur tipli bir adamdı. Güvenlik görevlisi idi. Bayılırım öyle adamlara. Dedikoducu ama her olan bitenden haberdardı. Muhabbeti de eğlenceli. Ondan bir haftadır neler olup bittiğini şıp diye öğrenirdin.

Yahu hep dalıp gidiyorum. Ne anlatacaktım ne diyorum. Konu Bahattin değil elbette. Aklıma geldi, onu anlatmadan geçemedim.

Neyse, kapı açıktı. Çok net hatırlıyorum. Kafam önümde, kitap okuyorum. Bir yandan müzik dinliyorum. Fakat o ne? Kapının önünden üzerinde açık renk takımı olan, saçları uçuşan bir kız geçti. Rüzgarı beni uyandırdı anlayacağınız. Kız hızla geçti. Bir an bakakaldım bıraktığı ize. Kısa sürdü ama. Kız aynı hızla geri döndü ve karşımda durdu. Bana bakıyordu. Vay canına dedim. Kim bu. Sanki bir yerden tanıyordum ama bilemedim. Kim olduğu umurumda değil ama karşımda duruyor yahu. Kız içeri girdi birden. 

Sen kimsin? dedi.
İyi de sen kimsin? 
dedim refleks olarak. Gülerek -çok da güzel gülüyordu- 

Cansu ben dedi. Cansu Akbel. 
Kesinlikle miyoptu. Çok iyi biliyorum. 8 yaşımda takmıştım o gözlükleri. Hep miyoptum. Kimi görsem miyop mu değil mi bilirdim. Gözlerini kısarak gülen yüzüyle, 

Geçiyordum, müziği duydum. İlgimi çekti, hemen döndüm dedi.
Stüdyo yönetmeni sen misin? 
Hayır diyecektim ama ağzımdan ses çıkamadı. Hah tamam o halde. İzzet ağabeye söyleyeyim, gelsin yanına diyerek devam etti.

Tesadüfler güzeldir. Masanın üzerine uzanıp masanın üzerindeki telefonu kaldırdı. Dahili bir hat çevirdi ve karşısına çıkana 

abi hemen buraya gel. Çok ilgini çekecek bir şey buldum dedi.

O ilginç şey benmişim meğer. 
Biraz geçti, paldır küldür içeri bir adam daldı. İzzet Öz... 
Kızı o kadar hoş bulmuştum ki her olana anlamsız bakıyordum içeri girdiğinden beri. Neyse bizi tanıştırdı. Adam bu akşam bizimlesin dediğinde ayıldım. Anladım ki o bir süredir konuşuyordu. 😁 

Yahu ben o değilim diyeceğim ama fırsat olmuyor. Akışına bırak oğlum dedim kendime. Nasılsa biri gelir, ben de çıkar giderim hiç ses etmeden. Meğer adam Arena isimli canlı yayın yönetmeni imiş. Ve beni de stüdyo yönetmeni sanmış. Birazdan Uğur abi gelecek. Onunla tanış, sonra oturur yayında ne yapacağımızı konuşuruz dedi...

İşim olmayan iş, üstüme kaldı kısaca. Kulakları çınlasın Cansu Akbel 'in. Tabi o bilmez böyle olduğunu. Neyse Uğur abi geldi. Tanıştık, uzun uzun iş hakkında konuştuk. Aslında ben stüdyoda ne olduğunu biliyorum ama işin nasıl olduğundan bihaberim. O sırada Talip geldi. Yani stüdyo yönetmeni olan arkadaşım. Hemen ona bana kısa bir kurs göstermesini, bunun özel bir şey olduğunu falan anlatıp ikna ettim. Sonuçta evine dönecek ve yatacak, ben de bu angaryaya atlayarak onu kurtaracak olan enayiydim...

İlginç bir deneyimdi. Kimyasal bozunma ile ilgiliydi konu. Kimyasal atıklar falan, olmayan arıtmalar şu bu... 2 saati aşkın bir canlı yayındı.

Neyse yayın bitti. Herkes sarılıp öpüştü, birbirlerini alkışladı. Aklıma Ateş Nesin'den duyduğum bir hikaye geldi. Aziz Nesin'in Rusya da aldığı bir ödül sonrası havaalanındaki veda töreni geldi. Hani ustayı yolculamak için gelen heyetin uzun kalabalığının sonunda üç kız hostes beklemektedir. Aziz Nesin de iç geçirerek sondaki kızları gözönünde tutarak bu erkek erkeğe vedaya sarılıp öpüşerek katılmayı gönülsüzce kabullenir ya. Aynen öyle bir durum. Bilirsiniz Ruslar iki yanaktan sonra😂😂... Ben de aynı durumdayım. Siz hiç genç olmamış gibi kıs kıs gülmeyin. Her şeyden haberim var😉

Bu kadar lafa ne gerek var demeyin. Durumu tarif etmek sonunda olanları anlatmak için gerekiyor.
Neyse ben gönlümdekini aldım. Koridora çıktım. Uzun bir koridor vardır stüdyolar çıkışında. Uzun bir borunun içindeymişsiniz gibidir. Bir ucunda küçük bir masa vardır.
Hemen oraya yığıldım. Hep yaptığım gibi sigaramı yakıp büyük bardaktaki çayı önüme çektim.

İnsanda keyif bırakmazlar canım. Yahu daha iki yudum almıştım ki masadaki telefon durmadan çalmaya başladı. Ulan sana ne? Elini sürme işte, çalsın dursun. Öyle olmuyor. Zaten bu canlı yayın çok yorucu bir işmiş. En azından biraz kafam dinlensin diyerek telefonu açtım...
Santralden arıyorlar, yırtınarak. Aman Uğur ağbi nerede diye. Çabuk bulun, cumhurbaşkanı arıyor diye...
Ben ne bileyim. Kafayı kaldırdığımda tünelin ucunda kapılardan birinden, takım elbiseli birinin çıktığını farkettim. Seslendim, duydu geldi. Ben oturuyorum. Uğur Dündar tepemde. Cumhurbaşkanı seni arıyor deyip ahizeyi uzattım üstada..

Ben oturuyorum dedim ya. Bilirsiniz ufak tefek bir adamım. Uğur da tepemde, ayakta duruyor. Adam heyhüla gibi. Eski telefonları hatırlayın. Kocaman siyah bir şey. Bir de kablosu var.

Kablo kafamın üstünden uzayarak Uğur'un elindeki ahizeye ulaşıyor. Yine bilirsiniz o spiral kablolar hiç düzelmez, hep karışıktır. Konuşma başladı bu arada. O iki metrelik adam telefonda konuşurken aceleyle cekedini ilikledi, eğildi ve öyle konuşuyor. Bir yandan da bana bir takım işaretler yapıyor. Şahane, harika, tebrikler falan. Sağolun sayın cumhurbaşkanım, sağolun varolun falan diyerek. İlginçdir bir yandan da eğilmeye devam ediyor. 15-20 dk sürdü konuşma. Sona geldiğinde teşekkürler, saygılar falan diyerek eğildiği yerden yukarıya, bana telefonu uzattı.

Adam İstanbul'da, telefon Ankara'dan geliyor. Cekedi ilikledi hadi diyorum ama bir yandan da her laftan sonra eğilerek saygı sunuyor. Sonunda oturan benden alçak bir hale geldi. Ayağa kalktıktan sonra sarılıp öpmese iyiydi.

Uzun bir süre buraya geldiğimizde bizimle çalış dediler ama bu benim işim değil dedim. Bir kaç program için yardımım oldu ama hep uzak durdum.

Ne anladım ben bundan diyorsunuz. Anlayacak fazla bir şey yok. Sadece aklınızda olsun. Her güzel kızı öpmenin peşinde olmak başınıza olmadık işler açar. Bu bir... 
İkincisi, bu kadar uzunsanız olur olmaz eğilmeyin. Kalkmanız uzun sürer. Kalktığınızda da eskisi kadar uzun olamazsınız...

Share:

Related Posts: