Bahçedeki küçük kümeste yaşayan bir tavuk ve bir horozumuz vardı. Küçük güzel yumurtalar veren bir tavuk ve herkese dayılanan pek beter bir horoz. Öyle beterdi ki o küçük bahçeyi geçip eve girmek için ciddi bir mücadele vermek gerekirdi her seferinde. Üzerlerine atlayıp kaçırdığı komşular bile benden daha şanslıydı. Neyseki onunla konuşup anlaşabilirdi annem. Gülmeyin, bildiğiniz konuşurdu. Üstelik o konuşmada nasıl bir sihir varsa, bizim horoz kuzu gibi olurdu anında.. Biz üç kardeş çocukken
Akşama baban geldiğinde söylerim bak!
cümlesine gerek duymayan bir annenin çocukları olarak buna da hayret etmezdik. Nasılsa annem üçümüzü de yeteri kadar korkutabilirdi.
Babam gelse de kurtulsak
gün içinde çok sık tekrarladığımız tek dilekti .. Neyse işte, galiba horoz da annemin tedrisatında o hale gelmişti.. Hatırladığım bizim horozdan nefret ettiğimdi. Bacaklarım, kollarım onun darbeleri yüzünden yara bere içindeydi..
Çok yağmur yağdığı bir günde kümesin ardında bulunan lanet duvar olduğu gibi kümesin üzerine yıkılıverdi. Pencerenin önünde oturmuş yağmuru seyrediyordum o sıra. Her şeyi gördüm... Duvarın yıkılışını, ev halkının dışarı fırlayarak çıkmasını, babamın kaldırdığı taşların altında ezilen tavuğu.. Yıkılmıştım.. Henüz o yaşta bilmediğim, daha sonraları filmlerden öğrendiğim bir kelime ile anlatıyorum ama ne yapayım. Kusura bakmayın artık, durumu en iyi anlatan kelime bu. Evet, yıkılmıştım...
Ve sonra mucizeyi gördüm. Mucizeyi, Nuh'un Kızıldeniz'i ikiye ayırması gibi bir mucizeyi. Henüz televizyon olmadığı için ortalıkta
Çok yağmur yağdığı bir günde kümesin ardında bulunan lanet duvar olduğu gibi kümesin üzerine yıkılıverdi. Pencerenin önünde oturmuş yağmuru seyrediyordum o sıra. Her şeyi gördüm... Duvarın yıkılışını, ev halkının dışarı fırlayarak çıkmasını, babamın kaldırdığı taşların altında ezilen tavuğu.. Yıkılmıştım.. Henüz o yaşta bilmediğim, daha sonraları filmlerden öğrendiğim bir kelime ile anlatıyorum ama ne yapayım. Kusura bakmayın artık, durumu en iyi anlatan kelime bu. Evet, yıkılmıştım...
Ve sonra mucizeyi gördüm. Mucizeyi, Nuh'un Kızıldeniz'i ikiye ayırması gibi bir mucizeyi. Henüz televizyon olmadığı için ortalıkta
Hani çizgi filmlerde kedi üzerine düşen ağırlığın altında bir kağıt gibi ezilir ve anında hiç bir şey olmamışcasına silkinip eski halini alır ya
cümlesini kullanamadığım için bir taş blok altında tamamen ezilmiş horozun çıktığını ve silkinip bildiğimiz o eski beter halini alışını görmemi mucize olarak niteliyorum burada... O beni didik didik eden, dışarı çıkarmayan içeri sokmayan acımasız horoz...
Onu canlı gördüğümde o kadar sevindim ki, işte bunu şimdilerde bildiğim kelimelerle bile anlatamam.. O yaştaki bir çocuğu başka hiç bir şey sevindiremezdi bu denli...
Tam da o zaman anlamıştım bu hayatın bana göre olmadığını. İçimden ölse de kurtulsam dediğim düşmanımın (!) hayatta olmasına seviniyordum.. Anlamıştım da anladığımı anlamam bu yaşıma denk geldi..
4 Eylül Cumartesi.
Tam da o zaman anlamıştım bu hayatın bana göre olmadığını. İçimden ölse de kurtulsam dediğim düşmanımın (!) hayatta olmasına seviniyordum.. Anlamıştım da anladığımı anlamam bu yaşıma denk geldi..
4 Eylül Cumartesi.