26 Ağustos 2021 Perşembe

Sardes.

Kıyametin 7 kilisesi Anadolu'da. Bunu biliyor muydunuz. Ya da Antik dünyanın 7 harikasını. Onların da ikisi Anadolu'da.
Kıyametin 7 kilisesinden biri Sardes. Bu gün biraz anlatmaya çalışayım.

Önce şunu söylemeliyim. Bahsi geçen kilise, bir kilise binası değil. Cemaat. Eklesia cemaat anlamına geliyor. Bildiğiniz cami-cemaat ilişkisi gibi.
Sardes çok zengin bir kent. Lidya büyük bir uygarlık. Herkes bilir ilk paranın bulunduğu yer olduğunu.
Yani Sardes bir tür WallStreet 😉

Sardes Lidya nın başkenti. Heredot'ın başını çektiği güçlü bir akım, Lidya'dan İtalya daki Etruria'ya bir göç olduğunu belirtir. Modern araştırmalar, Etruria'nın doğudan gelen bir halk tarafından kolonize edildiğini doğruluyor. Tarih MÖ.800 civarı. Bu tarihte henüz Roma kurulmamıştır. Yani Etrüsk uygarlığı yüzyıllarca İtalya daki diğer kültürlerin önünde gider.

Lidya ve başkenti Sardeis( Sardes) kral Gyges ve ardıllarının yönetiminde iyi zamanlar geçirmiştir. Heredot a göre bir iki istisna dışında Lidya geleneklerinin Yunan geleneklerinden pek farkı olmadığını yazar. İstisna Lidyalı kızların çeyiz parası kazanmak amacıyla fahişelik yapmaları ve bu da toplumsal açıdan hiçbir sakınca görmemeleri.

Lidya ve Yunan topraklarında oynanan oyunları Lidyalıların bulduğu söylenir.
Lidyalılara bağlanan en önemli husus sikke darbıdır. ( para basmak 😉) gerçi bazı yerlerde değişim amacıyla metal çubuk ve halkalardan yaralanılmış Yunanca drakhma sözcüğü bir avuç dolusu anlamına gelmiştir. Hatırlayın Bir Avuç Dolar 😂

Ama ağırlığı devlet damgasıyla güvence altına alınan, değerli madenlerden yapılmış gerçek sikke ilk kez Lidya uygarlığında karşımıza çıkıyor
Bu sikkelerde bir yazı bulunmamakta yalnızca Sardes'in kraliyet arması olan aslan başı betimi yer almaktadır. İlk sikkeler altın ve gümüş alaşımı elektrondan yapılmıştır. Deneylerden anlaşılan altın oranı % 36 ile % 53 arasıdır.

Orandaki değişkenlik toplumun güvenini sarmış ve son Lidya kralı Kroisos ( Karun- Krezüs) saf altın ya da saf gümüşten sikke darbına başlamış.

Daha önce Krezüs ten bahsetmiştim. Hatırlarsınız. Lidya'nın son kralı.
O tarafını bırakalım biraz. Amerikalı bir ekip tarafından 1958 yılında başlamış kazılar. Artemis tapınağı en çarpıcı anıttır.

















Pardon bu arada. İlk kazılar yine Amerikalılar tarafından başlanan ve daha eski yıllara dayanan kazılar. 1910-1914 yılları.



30 yıl kadar önce ilk gittiğim zamanlardı, Amerikalı elimde kültür bakanı imzalı bir izin yazısı olduğu halde Amerikalı beni içeri almadı!
Bir kazı alanında -eğer ziyarete açılmış bir yer değilse- söz hakkı kazı başkanına aitmiş. O zaman öğrendim. Ekibi toplayıp oradan ayrıldım.

Bir ülkedeki konsolosluk gibi. Adam seni içeri almıyor. İzin kağıdın olsa bile... Neyse ertesi gün pazardı ve Amerikalı tatil yapıyordu. Ama kazı alanı bekçisi Türk, halime acıyıp beni içeri aldı gizlice. Kamera yasaktı o izinde de. Hepimiz bir oyun içinde, bir birimize çaktırmadan gereken tüm çekimleri yapmıştım. 

Caddenin karşısına geçince dev Gyimnasium karşılıyor. Bir yüzü tümüyle ayağa kaldırmış adamlar.



Görüntü çok heybetli gerçekten.



Gymnasium  bir okul aynı zamanda. Duvarın arkasında bir havuz  bulunuyor. Spor  ve dersler  burada yapılıyor. Hemen sağ önde dünyanın ilk sinagogu bulunuyor.





Sardes 'in kuzey batısında, yaklaşık 10 km kadar mesafede, Lidyalıların nekropolü bulunuyor.



Buradaki tümülüs mezarlar Sardes yolundan  bile gözükmekte.



Üç tümülüs belirgin olarak diğerlerinden büyüktür. Heredot'u en çok etkileyen en büyük tümülüs alyattes'in mezarı olmalıdır. Bir başka gösterişli tümülüs ise, zenginler tarafından yaptırılmıştır. O zenginler, Sardes 'in saygı gören zenginleri, hayat kadınlarıdır. Hatta tümülüsün üzerine taç gibi giydirdikleri bir yazılı stel olduğundan bahsedilir. Tümülüsler başlangıçta 140 kadarmış. Altlarında mezar odaları bulunuyor. Ve ne yazık ki, alışıldığı üzere tümü soyulmuş.

Etrüsk mezarlarına benzediği gözlenen mezar odaları daha iyi incelendiklerinde bizi aydınlatacaklardır...

Not: Etrüskler, Roma 'nın kuruluşu, Romus-Romulus, kurt efsanesi, Roma'yı Türkler mi kurdu.... Bu konuları biraz araştırın. Karşınıza çıkan her şey sizi hayrete düşünecek.

MÖ.42 de Brutus Likya'ya gelir.  Bunu gören Ksanthoslular önce şehrin  banliyölerini tahrip ederler. Maceralı bir kuşatma, savaş sürmektedir. Nihayet günün sonunda Romalılar şehre girer. Bunu gören Ksanthoslular evlerine koşar ve karşı koymaksızın bekleyen ailelerini öldürürler. Bunu duyan Brutus üzülür ve adamlarına  geri çekilmelerini emreder.
Bu sırada ateşkes önerir. Bu teklifi şiddetle reddeden şehir halkı, önceden hazırladıkları odunların üzerine tüm varlıklarını atarak ateşe verirler.

Sanırım Plutarkhos olacaktı. Onun anlattığı bir öykü melodramın derinliğini  iyice arttırmaktadır. Şöyleydi galiba Plutarkhos'un  Şehir düştükten sonra, 

bir kadının boynundan  sarkan ölü çocuğu ile birlikte bir ilmeğin ucunda asılı iken, yanan bir meşale ile evini ateşe verdiğini 
gördüğünü anlattığı bir hikaye var. Bunu duyan Brutus gözyaşlarına gömülmüş ve bir Likyalıyı bu yıkımdan kurtaracak her askerini ödüllendireceğini söylemiştir.
Bu grotesk müdafaa, esir alamazlık durumu Ksanthoslular ile eşi görülmemiş bir bağ kurmamıza sebep oluyor.

Neyse, şehri anlatalım biraz da...
Şehrin batı kısmında iki Likya anıtı bulunuyor.


















Fotoğrafın sağında görünen, meşhur Harpy Anıtı dır.

Anıt röliyeflerle süslenmiştir. Bunlar Charles Fellows tarafından sökülmüştür. Ne yazık ki British Museum'dadır. Türk otoriteler anıtın orijinalliğini bir dereceye kadar geri kazanmak için kabartmaların beton kalıplarını yerleştirmişlerdir. 4 yüzde de armağanlar kabul eden, oturan figürler yerleştirilmiştir. Bütün kabartmalar orijinalde boyalıdır

İkinci anıt ise Likya tipi bir lahittir.


















Bir de üçüncü mezar var. Ksanthos Obeliski olarak bilinir.


















Aslında bir obeliks değil bir mezardır.

Anıtın asıl ünü dört bir yanını çevreleyen, toplamda 250 satırdan oluşan ve bilinen en uzun Likya yazıtıdır.

Likya dili çok az anlaşılır bir dildir. Henüz çözülememiştir. Tiyatro ve ne olduğu anlaşılamamış taş blokları da görebiliyoruz. Yamacın alt kısımlarında lahitleri de...
Ksanthos, ülkedeki tarihi kalıntıların neden yurtdışındaki müzelerde bulunduğunu ve Ksanthosluların kimseye benzemeyen insanlar olduğunu anlamamızı sağlayan bir tarihi anlattığını öğrendiğimiz bir şehir.


Share:

Related Posts: