6 Eylül 2021 Pazartesi

Truva




















Heinrich Schliemann'ın Karısı Sofia ve Truva 'nın hazineleri... İlyada'dan Priamos 'un ülkesi Truva 'ya uzanan büyük hikayenin peşinde olacağım bu gün. Şahane bir hikayedir Truva'nın Hazinesi.

Söylenir ama gerçekliği bilinmez. Atatürk, Yunanları denize döndüğünde şöyle dediği rivayet edilir.

Hektor 'un öcünü şimdi aldım !
Demiş midir? bilinmez ama Homeros'un öyküsü ve hikayedeki kahramanlar olağanüstüdür.

Paris ile başlayabiliriz.
Truva Kralı Priamos'un küçük oğlu ve Kazdağların da çobanlık yaptığı zamanlara dönelim. Herkesin aşina olduğu isimler barındırıyor tüm hikaye...

Mitolojiye göre Truva ( Troya) Kralı Priamos karısı da Hekabe'dir. Tanrılar ve tanrıçalar Truva'ya karşı bir komlo kurarlar. Neden diye sormayın. Tanrılar ve tanrıçaların işine karışmak bana mı düştü. Olmuş işte... 
Hekabe bir rüya görür. Rüyada karnından çıkan bir ateş ve kent surlarından çıkan bir duman görür. Dedim ya, tanrıların işine karışılmaz...

Bir Oracle' a danışırlar tabi. Kahinin biri kraliçenin gebe olduğunu ve doğacak çocuğun kente bir felaket getireceğini söyler. Kehaneti kabul görür çocuk doğunca hemen Kaz dağında bir ormana bırakılır. Çocuğu bir çoban bulur ve onu himayesine alır. Bebeğin adı Paris'tir...

Ve yıllar geçer. Tanrılar boş durmaz tabi. Kral Peleus ile Deniz tanrıçası Thetis evlenmeye karar vermişlerdir bu arada. Zeus'un isteğiyle Ares'in kızkardeşi Nifak Tanrıçası Eris düğüne davet edilmez...
Olacak iş değil tabi... Bu duruma çok içerleyen Eris, üzerinde en güzele yazan bir elmayı davetlilerin ortasına atıverir. Elmanın kime verileceği bilinmediğinden davetliler arasında bir kavga çıkar. Düğüne kimi çağırmanız gerektiğini iyi düşünürsünüz bundan böyle. Neyse en güzele yazıyor ya elmanın üzerinde, Athena, Aphrodite ve Hera aday gösterilir tabi. Sıkıysa bu kadınları aday göstermesinler. Tabi üçü de hem güzel hem de zeki kadınlar. Hemen Zeus'a başvururlar en güzel hangimiz diye. Zeus'da kaçın kurası, düşer mi bu tuzağa. Hemen der ki, Kaz dağında yaşayan Paris'in hakemliğine başvurun...

Adaylar bir ölümlüyü nasılsa kandırırız diye seçilmek için Paris'e vaatler de bulunurlar. Hera dünya krallığını, Athena zaferi, Aphrodite ise en güzel kadını vaat eder.
Uzadı demeyin. İşin içine tanrılar, tanrıçalar girince normal. Sonunda Paris elmayı hak edenin Aphrodite olduğunu söyler.
Aphrodite'in en güzel kadını, Sparta kralı Menelaos' karısı güzeller güzeli Helendir. Paris Helen'e aşık olur. Paris Helen'i Truva 'a kaçırır. Bildiğin saraydan kız kaçırma.

Truvalılarla Akhalılar arasında10 yıl sürecek ünlü savaş bundan dolayı patlak verir. Menelaos (boynuzlu ve mağdur koca) Miken kralı Agamemnon'un kardeşidir. Hem de Akhalıların komutanıdır. Yani Yunan yarımadası Truva'nın üzerine çöker.

Diyeceksiniz ki Truva nerede yahu. Tek kare görmedik. O bölüm sürpriz. Yarın küçük bir Troya filmi yayımlaya gayret edeceğim. Ama film benim ve sadece Hisarlık tepesindeki kalıntıları göreceksiniz. Üstelik Brad Pitt'de yok Neyse bu bölümü bitireyim. Savaşın 10. Yılında Agamemnon Akhilleus'un köle kızını yakalayınca savaştan çekilir.

Akilleus'da kim demeyin. Kral Peleus ile Deniz tanrıçası Thetis'in düğününden bahsetmiştim ya işte onların yarı-tanrı oğlu. Buraya kadar kaçırmadan okuduysanız neden bu savaşta olduğunu anlamışsınızdır.
Ama yine dediğim sebepten Agamemnon 'a küser ve savaşa devam etmez. Tam o sırada en yakın dostu Patroklos savaşta ölünce-ki Hektor tarafından öldürülmüştür- kızar ve geri döner. Bu arada demirci Tanrı Hephaistos Akhilleus'a bir silah takımı yapar... Bu silahları kuşanan Akhilleus geri döner ve büyük Troya kahramanı Hektor ile bir düello yaparlar ve dostu Patroklos'un öcünü alır.

Bknz. Brad Pitt (Akhilleus) ile Eric Bana (Hektor) arasındaki kapışma.. Hektor'un cesedini at arabası arkasında Troya surları etrafında 7 kez döndürür Akhilleus. Priamos oğlunu gömmek ister ve Akhilleus bir cenaze töreni isteğini kabul eder.

Daha sonra tüm olanlara sebep olmuş olan Paris, yarı-tanrıyı öldürür. Bunun sonucunda Akhalılar bu savaşı kazanamayacaklarını anlar ve arkalarında ünlü Truva atını bırakıp donanmalarıyla gözden kaybolurlar... Truvalılar atı şehrin içine alırlar. Oysa ahşap atın içine askerler yerleşmişlerdir. Gece karanlığı bekleyen askerler, gizlice attan çıkıp şehir kapılarını açarlar. Sessizce dönmüş olan donanmanın savaşçıları da şehre girer ve büyük bir katliama girişirler...

Truva Heinrich Schliemann tarafından kazılmış- keşfedilmiştir. (1870-1890). Zaman içinde çeşitli ülke arkeologları tarafından da birçok kazı yapılmıştır. Arkeologların kazılarındaki buluntular sayesinde MÖ 3000 den MS400 kadar, her biri bir öncekinin üzerine kurulmuş dokuz katmanlı bir şehirdir karşımızdaki.

En önemli olan Schileimann ve onun hikayesidir.
Heinrich Schileimann bir yeni dünya fatihidir. Bir Conquistador !

Hakkında söylenecek çok şey vardır. Kendi kendini yetiştirmiş bir adamdır Heinrich Schliemann. 14 yaşından itibaren eğitimine ara vermiş ve fakat, atıldığı ticarette hem de kısa bir zamanda büyük bir servet sahibi olmuştur. Servetini bir düşün gerçekleşmesi için harcayacak adamdır Schileimann. Sanıyorum 9 dil öğrendi, eğitimini yarıda bırakıp. Çok zeki olduğu kesin olan bu adam sadece bir kitap okuyarak başladı macerasına...

Ne diyordum, ha Schilemann...
Arkeolojinin babası, eğitimsiz ama 9 dil bilen bu adam İlyada daki Odyseus un hikayesinin peşine düşer ve Truva hazinesini bulur. O kadarla kalmaz, Agamemen' nun ünlü altın maskını da..- Miken kazısı-

Odysseus Truva savaşına katılmıştır. İlyada anlatmak niyetinde değilim. 10 yıl süren savaştan sonra bir 10 yıl daha süren dönüş yolu ve başından geçen hikayeleri anlatır Homeros...
Mesela Foça'dan geçerken -Siren Kayalıkları'nın yanından- neyse bunu başka bir zaman anlatırım...

Heinrich Schileimann ve eşi

Schileimann 1870 de en ünlü kazısı olan Truva çalışmalarına başlamıştır. Schileimann'ın anlattığına göre, ortaokulda biraz eğitim almış bir değirmencinin ağzından Homeros 'dan dizeler duymuştur. Ki bu hiç duymadığı bir dil olan Yunanca idi. Schileimann içki karşılığında değirmenciyi konuşturup  Homeros'tan dizeler duymaya devam etti. İçki ısmarlayıp karşılığında duydukları onda farklı  düşünceler uyandırıyordu.

Daha sonraları gördüğü bir resim Troya'nın yeniden ayaklanacağı duygusunu uyandırdı.

Truva hikayesi yarım kaldı, biliyorum. Schliemann'ın hikayesine takıldım. Her şey akılda kalmıyor. Dün oturup adamın hikayesini 20 yıl aradan sonra bir daha okudum. Bu arada filmi aktarmayı unuttum. Artık kusura bakmayın. Küçük bir parça ama izlenebilir bir hale getirmek falan gerekiyor. Bu gün yarın hallederim sanıyorum.

Truva görüntüleri eşliğinde kısa bir film için söz vermiştim. Onu hatırladım. 1995-96 da yaptığım bir filmden kısa bir Truva görüntüsü paylaşıyorum...





Share:

Related Posts: