5 Ekim 2023 Perşembe

Maho' dan Selamlar



2000 yılına dönelim. Bir yandan 80 lerin bir yerinde kafayı taktığım bir takım faaliyetler vardı. 2000 e kadar o konuda pek çok şey yapmış ve her zaman olduğu gibi artık biraz sıtkım sıyrılmıştı. Yeni fakat beni mutlu edecek bir şeyler peşindeydim. Neyse bir noktasından sanki bir geçmiş yokmuş gibi başlayayım. 2000 yılı yeni bir macera için çok uygun dönemdi. On yıl öncesinden tanıdığım bir kaç abim vardı. Turizm işinde. Aslında 78 de başlamıştı turizm ile ilgili girişimler. Herneyse kendi hikayemi bir kenara bırakayım ve Mahmut ile tanışmamıza geçeyim. 90 larda kurulmuş bir restorandı Selçuk daki Safran restoran. Turizm hiçbir zaman istikrarlı olmamış, en iyi dönemlerini arkada bırakmış bir dükkandı. Yine bir gün hikaye edeceğim ortağım ve yakın dostum Ali ile kafa kafaya vermiş ve o dükkanı işletmeye karar vermiştik. Selçuk'a gidecekken başka bir takım karışıkşıklar çıktı ve ben yola tek başıma çıktım. Her neyse gidip restoranı teslim aldım. İçinde küçük bir hediyelik eşya dükkanı da vardı. Aslında epey zamandır ülkedeki hemen her restoran içinde öyle bir yapı olurdu. Dedim ya işler kötü gitmiş bir süredir, personelin büyük kısmından da kurtulmaya çalışmışlar. 8-10 kişiyi işten çıkarmışlar. İşte Mahmut onlardan biri. Arap-Kürt karışımı kavruk bir çocuk...

Tabi personel bulmak kolay değil. İşten çıkartılanlar dahil hepsi ile görüşmek gerekiyor. Mahmut ile oturup konuştum. Adamı biraz olsun anlayınca - tanıyınca bir şimşek çaktı kafamda. Seni geri almak istiyorum dedim. Ama garson olarak değil. Hediyelik eşya dükkanında çalışmak üzere. Mahmut da tamam dedi ve başladık.
Ne buldun diyenler olacaktır. O Urfalı, ilkokul mezunu çocuk hiç ummazsınız ama 11 lisanı konuşuyordu 😉 tek sorun nasıl yazıldıklarını bilmiyordu.


Konuşuyordu derken müşteriler tamamen Fransız,Alman, İtalyan, İspanyol, Japon. Tabi bunlara zaman içinde Koreli, Uzakdoğulular ve Güney Amerikalılar eklendi. Sadece öğle servisi veren bir restorandan bahsediyorum. Bu gerçekten çok zor bir iş. Sadece konuşup anlaşmak yetmiyor. Bir de herbirinin esprisine katılmak ya da cevap yetiştirmek var. Mahmut çok kısa zamanda tüm restoranın en çok ilgi çeken, en sevimli adamı oldu. Adamda şeytan tüyü vardı.

03.10.2023 
Bir akış içinde toparlamak zor ama ara ara Mahmut ile yaşadığımız olayları kısa kısa anlatacağım.

Mahmut tüm bu dilleri nasıl öğrenmiş, merak etmediniz mi? Sadece duyarak ve tekrar ederek. Çok iyi bir huyu vardı. Mahmut hiç utanmazdı. Çok girişken bir çocuktu ve bana gülerler falan gibi kompleksleri yoktu. Daha önce hiç bilmediği bir şey duyduğunda onun ne olduğunu öğrenene kadar sorardı. Garip bir hafızası vardı. Öğrenirdi ama anlamazdı. Bir yanı çok saf ama bir yandan da aşırı hin bir adamdı. Ben yılın büyük bölümünde gelir giderdim Selçuk a. İnsanların hep yaptığı gibi sabah evden çıkıp işe gitmek gibi bir yaşantım çok olmadı. En azından 2000 den itibaren 18 yıl boyunca evden çıkınca 600 km sonunda işyerine ulaşırdım. Mahmut'un patronu da normal olacak değildi ya ☺️. Her orada olduğumda yapılacak bir şey yoksa koca bir bardak çayımı alıp herşeyi görecek bir köşeye çekilirdim. Bir gün 8-10 kişilik bir turist grubu gelecekti. Acenta haber verdi. Adamlar bürokrat falan aman dikkat edin diye. İyi, bürokrat ama ilk defa göreceğimiz bir grup... Çinli ! İşte yıllar sonra bir adamın neyi nasıl yaptığının her anını izledim. Çinliler sadece Çince biliyorlar ve bir rehberleri yok. Neyseki yiyecekleri belli. Adamlar yedi çıktı. Dükkana seğirttiler. Hah şimdi film başlıyor deyip bir koca çay istedim. Arkama yaslanıp sigaramı büyük bir keyifle yaktım. Mahmut, buldukları her şeyi ellerine alıp bıdı bıdı bir şeyler söyleyen Çinlilerin etrafında dolanıp duruyor. Hemen birinin elindeki küçük bir şeyi aldı ve ona ne dediğini öğrenmek için gözüne soktu! Yarım saat sonra Mahmut Çinlilerle Çince anlaşmaya başlamış ve her birine bir kaç parça hediyelik satmıştı. Çince ilk kez duyuyordu ve Çince ses çıkarabilmek bile çok güç bir iş. Düşünsenize, birbirine benzeyen ses dizilerini gırtlaktan çıkan ufak ses hareketleriyle birbirinden ayıran adamlarla konuşmaya başlamştı. Dahası da var. Ertesi gün Efesi gezen bir gruba denk gelmiş ve onlara da mangır satmıştı. O ne demeyin. Tüm turistik bölgelerde yapılan bir şey. Sadece ahlaklı değil ama bunu ben de çok gördüm. Restoran Çamlık köyünde, tren müzesinin dibinde idi. Bir yol Aydın a bir yol Kuşadası na bir yol da Selçuk merkezine ulaşan 3 yol ağzında bulunuyordu. Mahmut işten çıkınca her gün Kuşadası na doğru yola çıkar elindeki mangırları* yolda bulduğu turistlere satardı. Tüm gün ayakta çalışıp bir de her akşam 25 km falan yol yürürdü...

*Mangır eski para mı?
Eski olduğu sanılan. Tarihi para gibi olan paralar.
Bu arada tüm burası gibi tarihi ve turitik bölgelerde eski olduğu iddia edilen pek çok eser el altından turistlere okutulur. Haberiniz olsun

03.10.2023
Mahmut'un hikayeleri çoğu zaman pek komik ama bence fazlasıyla dramatikti. Bölgedeki macerası kötü bir evlilikle başlamış. Selçuk da yaşayan kendi gibi Urfalı bir hanımla evlenmiş. Sonra ne olduysa 2 çocuğun üzerine ayrılmışlar. Ben tanıdığım zamanlarda Adalı bir kadınla evlenmişti. İlk boşanması sonucunda -kendi ifadesi ile- bunalıma girmiş, arabasına atlayıp köprüden atlamak için İstanbul'a gitmiş. Ne yalan söyleyeyim o tarihlerde günlük olaylarla ilgili birşeylerden hiç haberim olmazdı. Belki hatırlayan olacaktır. Bizimki köprüden atlamaya kalkmış. Tabii o günlerde bu olay tv haberlerinde epey geniş bir yer almış. Netice de yanımda çalışırken heyecanla anlattıklarından biz de öğrenmiş olduk... 

Restoran 600 kişi kapalı bölümü, 200-300 kişi de açık alanda hizmet veren olağanüstü güzellikte bir yerdi. Ünlü tren müzesi ile yapışık, ağaçlar içerisinde çok sevimli bir konumdaydı. Belki bilenler vardır. Müze girişi ile bizim çıkış kapımız yanyana idi. Çıkış kapısından girince ilk olarak Mahmut'un çalıştığı dükkan bulunurdu. Küçük, ahşap bir merkez ve etrafındaki sevimli alana tenteler altında bulunan pekçok stantdan oluşan bir dükkan. Sabah oradan girerdim. Mahmut beni kapıda sarılarak karşılardı. Sarılmak öyle bildiğiniz bir şey değil. Koskoca Maho Ağa paçalarıma yapışır, babacığım hoşgeldin derdi. Hemen koşar bana gazeteleri, rezervasyon listesini ve çayımı getirir, sigaramı yakar ve çeşitli komiklikler yapardı. Dedim ya. Aslında çok eğlenceli bir çocuktu☺️ 

Yine bir sabah restorandan içeri girdim. Günlerden Perşembe idi. Mahmut sundurmanın altında simsiyah bir yüzle oturuyor. Çok şaşırmıştım. Ne oluyor yahu diye sorduğumda ifadesi hiç değişmeden kapkara ve asık bir suratla hiç birşey yok! Dedi... Bunu pek önemsemedim. Zaten ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi günün ritüelleri ile başlayıp yüzümüz gülerek , mutlu bir şekilde kapattık dükkanı. Gün içindeki komik olayları anlatmak hoşuma gider ama pehlivan tefrikası gibi uzar gider. Şunu belirtmeliyim. Burada sezon Nisan başında başlar Kasım a kadar sürerdi. Baştaki ve sondaki 2 ay zaten yüksek sezon olup en yoğun en civcivli ve en eğlenceli zamanlardır. Herkesin yüzü gülüyordur.Fakat ne olduysa bir sonraki Perşembe günü de aynı şey oldu. Mahmut yine kapkara, asık bir yüzle aynı şekilde dizlerini kırmış oturuyordu. Doğululara has bir oturuş şekli var ya 🤔 Hani Züğürt Ağa da falan çokca gördüğümüz. Neyse bu sefer meraklandım. Yine sordum. Yine aynı cevap. Birşey yok... o gün erken indim Selçuk a. O gün muhabbetine şahit oldum. Burada Cumartesi dışında Çarşamba günü de pazar kurtulurmuş.

O akşam çarşıda her zaman takıldığım meyhane de feneri söndürdüm. Ali Usta ve aşçısı rahmetli Ahmet ağabey ile birkaç kadeh rakı eşliğinde lezzetli bir akşam geçirdiğimde artık zihnim açılmış ve olan biteni anlamıştım. Bir sonraki Perşembe ise yine Mahmut o kapkara haliyle beni karşılayınca film koptu. Ensesine hafiften bir şaplak atıp 

Gel bakayım  
dedim. Mahmut! Karınla aranda ne geçti? Maho, o kara suratı ve anlamaz gözleriye bana yok birşey derken ben devam ettim. Oğlum senin eski karın hâlâ Selçuk da mı yaşıyor? Diyince, o şaşkın bir ifadeye büründü. Özetledim... Eski karın her hafta çarşamba günü pazara çıkıyor. Ve şimdi karın onu görüyor. Sonra da akşam sen eve gittiğinde suratını bir karış asıyor. Bitmedi. Gece de arkasını dönüp…

Sonra ben kalkıp işimin başına dönünce ardımdan seğirtip 

Babaa, sen bunu kimseye söyleme 
deyip paçama sarılıp gülmeye başladı. Bu Maho ile maceramızda bir dönüm noktası oldu.

Hep söylerim. Keşke günlük tutmak gibi bir alışkanlığım olsaydı. Bu iş acayip bir disiplin gerektiriyor. Haldun Taner demiş ya... Hergün daktilomu balkona atar yazarım. Hiç bir şey aklıma gelmezse bile etrafımda gördüklerimi mutlaka yazarım diye. Sütçü geçti az önce elinde güğümlerle falan gibi şeyler. Ben gazla çalışıyorum. Eksik olmayın, sizler de çok zaman beni harekete geçirecek motivasyonumu arttıracak sözler ediyorsunuz. Sağolun


Share:

Related Posts: