Günaydın... ülkeyi kuranlara iki sarhoş diyenlerin ayık ve dindar boş kafalarıyla hergün yaktıkları bu güzel ülkeden günaydın, 🫣
susuz bırakıp öldürdükleri askerlerin ülkesinden günaydın, 🤫
askeri hastaneleri kapatıp tüö bunları umursamayanların ne yazık ki yaşamaya devam ettikleri ülkeden günaydın, 😶
daha sayacaktım ama kendimi şimdilik tutuyorum.
Bu yazdığıma devam olsun diye ...
Ben Sarıyer de doğdum. Orada okumaya başladım. İlkokul orta ve liseye orada gittim. Yani servis nedir hiç bilmedim. Sarıyer, şehrin ilçeleri içinde en güzellerden biriydi. Tam ortasından geçen (mezarlıktan başlayıp denize inen) koca caddenin henüz dereydi ve çağlayarak aktığı zamanlardı. Boğazın her iki yakasındaki tüm yerleşimlerin tam ortasında olduğu gibi... Ortaköy gibi, Beşiktaş gibi hiç görmediyseniz bile hayal edebilirsiniz.
Devam edelim. Önce Hasan'ın söylediğine bir ek yapayım. Komutanı görevden almaktan bahsediyor. Ortada görevden alınacak kaç komutan kaldı. Ergenekon, balyoz derken ordu dağıtılırken sesimizi daha çok çıkartmalıydık. Askeri lojmanlar yağma Hasan' ın böreği gibi ona buna peşkeş çekilerek satışa çıktığında, yetişmiş komutanları hapse attıklarında, asıl o zaman en yüksek sesi çıkartmalıydık. Kendi çocukları askere gitmediğinde bağırmalıydık. Çoğunuz 30 Ağustos gibi milli bayramlarda izlemiştir. Törendeki askerlerin ne kadar güven verdiğini gururla seyretmiştik. Şimdi internette görüyoruz yağmacı grupların askerdeki yürüyüşlerini. İzleyip gülüyor millet. Elbette ona komuta eden adamların büyük kısmı o çocukların susuzlukta zarar göreceğini bilmiyor.
Sarıyer ben çok küçükken Venedik gibiydi. 1965 den sonra o güzelim taş köprüler yıkılmaya başlamıştı. İhtimal ki gençlerin o köprülerin üzerinde yaşadığı aşklardan rahatsızlık duyan insanların sayısının niyeyse artmasından sonra imiş gibi geliyor bana!
O cadde giderek apartmanlarla kalabalıklaştı. 😔 Köyler çok güzeldi. Her köyde ciddi bir üretim olurdu. Aslında tüm şehrin etrafı öyleydi.
İlkokulda iken kendi gıdasını üretebilen sayılı ülkelerden biri olduğumuzu hiç unutmam. Yerli malı haftalarını...
Unutmayın biz hepimiz yah ben Atatürk'ü sevmiyorum diyen bir sürü adamla karşılaşıyoruz. 1881 de doğmuş bir adamı 1900' lü yılların sonu ya da 2000 lerde eleştiren insanlar gördük. İntenette her gün görüyoruz artık. Evet çok üzülüyorum ama ülkenin bana kalırsa iki üç büyük sorunu var. Ürettiği kendine yeten ülkeyi hiçbir şeye ulaşamayan bir distopya ya dönüştürdük. Anlaşılmaz bir cehalet var. Ve en önemlisi ahlaki bir çöküş...
Mesela bakın Zekeriyaköy Sarıyer köylerinden biriydi. Hayvancılık da vardı, tüm sebzeler yetişirdi. Herşeyin sonu Amerikanın sesi olan 1980 darbesi oldu. Ardından giderek açıktan bir dindarlık kisvesi ile bezeli herşeyin para ile sahibi olunacağı fikrine sahip yığınlar oluştu.
16 Kasım25 78kimya;
Bazen resim yapmaya özenirim lakin doğa öyle resmeder ki anında vazgeçerim..
Günaydın arkadaşlar.
Bir konuyu aydınlatalım. Bu resim değil, bir fotoğraf 😉
Aynı açıda görünürdeki katmanlarda sanki farklı duygular oluyor değil mi? Parlak bir gün ışığı, karşıda gri bulutlar. Belki de birazdan ortalık karışacak. Yağmur başlayacak, gök gürültüsü ve belki çakacak olan şimşekler. Biz burada özledik yahu... Nisan bu ayından yana henüz yağmur görmedik. Hissedilir bir ısı düşüşü oldu ama umarız hafta sonuyla birlikte buralarda da -Selçuk- yağmurlu havalara şahit oluruz. Bu arada en iyi fotoğraflar hemen yağmur sonrasında piyasaya çıkar. Bekleriz o fotoğrafları..
Fotoğraflar pek hoş. Böyle havalar çok güzel anlara sahne oluyor. Ben gerçekten çok başarısızım resim konusunda. Cin Ali resmi bile çizemem. 😂 Benim ki ressam aynı zamanda. Evin duvarları resimle dolu. Şakasını yapıyorum anlayacağınız. Fotoğrafın hikayesi insanı mutlu eder her zaman. Bir karede bir sürü şey anlatır insana.
Aslında ikimiz de -ben ay'ı fotoğraflamıştım- doğayı anlatıyoruz. Ama ondaki derinlik bende yok. Üstelik ben orada doğayı anlatırken hep bir kalem ve kağıt da bulundurmalıyım, çünkü o fotoğrafı çekerken asıl anlattığımı da size yazmalıyım.
Gördüğünüzden benim kafamdakini hiç biriniz bilmiyorsunuz, anlayamazsınız. Fotoğraf kolaydır. Hemen üretebilir anında sunabilirsiniz.
Ama aslında ay fotoğrafını çekerken aklımda hep Selene vardı. Ay tanrıçası... Ve onun hikayesi. Aynı zamanda Latmos dağı ve onun hikayesi. Çoban Endymion ile Selene'nin mitolojik aşkı.
Oysa Monet hem görüntüyü resmetmiş ve hikayesinin kalanını size bırakmıştır.. Resmi her görenin yeniden yazdığı hikayeyi.
Duygu çok önemli. Bir resmi kitap gibi okursunuz.
Bir fotoğraf da aslında onun bize verdiği gibi bir hikayeye sahiptir. Ama fotoğraf didaktiktir.
En iyisi hareketli sahnelerdir. Ki rahmetli Tuncan Okan'ın yazdığı gibi... Benim 14-15 yaşlarımda okumaya başladığım değerli bir eleştirmendi. Cumhuriyette yazdığı köşesini okumadan izlediğimiz filmler hakkında hiç konuşmazdık arkadaşlarla. O zamanlarda yazdıkları ayet-i kerimeydi. Film hakkında vardığımız sonuç onun söyledikleriyle atbaşı gitmeliydi.
O vakitler Atilla İlhan henüz rehberlik yapan bir mimardı. Onu daha tanımamıştık.
Tuncan Okan ile, ne şanslıyım ki tanıştım. Uzun yıllar sohbetlerimiz oldu sonraki yıllarda... O kadar ki yaptığım filmleri yüzüme karşı değerlendirmişti.
Anlatmanın şehvetine çoğu kez yenik düşüyorum. Kusura bakmayın. Bıktırdı bu herif dediğinizi duyar gibiyim. Doğrudan en sona gidiyorum.
Birinin yaptığı herhangi bir şey, fotoğraf, yazı, resim, film vb hakkında vardığımız her sonuç subjektiftir... Vay adama bak ne şahane bir fotoğraf çekmiş diyen birileri o ürünü kritik etmezler. Herbir izleyen, gören kendi hikayesini bilmeden istemeden yeniden yazar.
Sadece Michelangelo herşeyin dışındadır 😉
Teşekkür ederim Esen. Gruba yazıyorum, insanları gıdıklamak amacım. Ben bu gün de yaşıyorum demenin böyle bir yolu olduğunu hissettirmek asıl amacım. Sabahları sadece günaydın demek yeterli gelmiyor bana. Hatta çoğunuzun katılmasını da umuyordum. Aklıma geleni yazıyorum, hatırladıklarımı. Biz 1960 dan bu yana olan pekçok olayın canlı tanıklarıyız. Herbiri yegane, biricik olan anılarımızı paylaşmak hatta tartışmak niyetim. Anlamı olan ya da olmayan konularda birilerinin fikrini öğrenmek 😉
Mesela 12 bin yıl öncesi buluntular tahrik edici. O yüzden bir ara Göbeklitepe den bahsettim. Hepimiz biliyoruz ki geldiğimiz bu güne insanlık dedikodu yaparak ulaştı.
Bu bahis yetenekli adamlar için geçerli. Ben çöp adam çizemem..
Günaydın, hoş epeydir uygulamalar çok tuhaf. Köyler mahalle oldu, irice mahalleler il. Burası 4 kuşaktır burada yaşayan yörük Türklerin bereketli köyüdür. Adı Barutçu. Eskiler ne toprak ne de dam satmazlardı. 80 ya da 90'larda doğan çocuklar ise bıyıkları terleyince ve babaları bir de araba çekince altlarına, feneri Kuşadasında söndürür olmuşlar. Anlayacağınız artık herşey değişiyor. Gölün kıyısı önümüzdeki yıllarda villalara açılır 🥺. bahçeler kalmaz. Şeftali nar ya da diğer meyveler kalmaz. Zaten zeytine karşı politikalar. Gölün etrafında çokca kovan vardı. İlkbaharda çiçekler açtığında görmeliydiniz...
Herşey çok garip değil mi? Biz göremeyiz büyük ihtimalle. Ne için istiyoruz bu şekilde kalmasını? Bence bu da garip. Bakalım gelecek çocuklar isteyecek mi? İnsan sorunlu bir canlı. Bir çok neden var. Mesela biri, kendini özel yaratılmış biri sanıyor. Ulan sen yatatılmış hem de özel yaratılmış olsan falsolarına baksan ağzını hiç açmadan gitmenin yollarını arardın. Düşünün, Japon niçin o küçücük evlere sahip. Dev binalar yapabilecekken hem de. Ekonomik olarak teknolojik olarak vb. Mesela biz 7+2 evler, altında 4-5 arabalık otoparklar peşindeyiz. Üstelik ülkemizde araziler büyük oranda kamu malı iken. Gerçi buda içiçe katmanlardan oluşan başka problemlere yol açıyor. Neyse boşver. Biz dönemimizi kapatıp gitme evresindeyiz. Kalanlar düşünsün.
Bu konu karışık biraz. Çocuklardan bahsediyorum zaten. Yeni nesillerden. Onlar bizim çok önümüzde. Aktarabilecek çok fazla şey yok. Şimdiki dönemle ilgili şeyler falan ancak. Yine de paylaşmakta fayda var. İnat etmemek gerek sadece. Düşün bak, 2050 yılının ne Türkiyesi ne dünyanın geri kalanı aynı olmayacak. Bizim bildiğimiz bir sürü şey lüzumsuz bilgi olacak. Unutma sen bilgisayar gördüğünde 2 inç bant vardı. Üstelik sadece 18 yaşındaydık. Şimdi gençler cep telefonu sayesinde daha özgür. Tutucu ve daha konformist ailelere bağlı değil yaşamla ilgili okumaları..